BERLİN – VİYANA YOLUNDA

14 Ağustos 2013 tarihinde tarafından eklendi.

BERLİN – VİYANA YOLUNDA

Soğuk ve rutubetli bir sonbahar akşamı Viyana'ya gidecek trene binmek üzere gara geldim. Sık sık katarlar doluyor ve şehirden uzaklaşıyordu. Birkaç dakika şahidi olduğum bu azimetler (yolculuklar) ne için ve nasıl bana, nüfus-ı beldenin (belde halkının) garlarda tiftiklendiği hissini verdi…

Nihayet işte Viyana'ya gidecek vagonlar da hazırlanmış ve zincirlenmişti. Guruptan iki saat sonra hareket ettik. Biraz mal yağan bir yağmurla birlikte etrafa kül rengi bir duman ve dumanla beraber akşam karanlığı sakil (ağır) ve kesif (yoğun) inmişti. Katarımız gardan çıkarken gökyüzü simsiyah çiseliyordu. Pek ağır bir gece: güya karanlık dışardan vagonun pencerelerine dayanıyor… Yağmurun sesini tekerleklerin çatırtısı ezerek susturdu ve hariçte sanki yalnız bir sükût (sessizlik) kaldı, ağlıyan ve titriyen kara bir sükût!

Bu mağmum (hüzünlü) ve yağmurlu zulmet-i hazan (sonbahar karanlığı) içinde gâhübigâh (göz okşayan güzellik) demiryol fenerlerinden biri veya birkaçı ıslak ateşböcekleri gibi kaçıyor ve nadiren büyük bir elektrik fanusu kanlı bir gölge kızartısı ile karanlığı patlatıyordu….

Ertesi sabah uyandığımız zaman içerisinden tulü güneşi (güneşin doğuşu) geçerken kumru göğsü gibi yanar döner bir servet-i renk (renk zenginliği) alan sis ufukta bir Bohemya köyüne güya sedef tozundan bir hotoz (baş örtüsü) dokuyordu. Bütün bir îdi hazan (sonbahar bayramı) içinde cenup şarkiye (güneydoğuya) doğru gidiyorduk. İlk mevkiin civarındaki sararmış otlar arasında yalnız ibiği görünen bir horoz öttü. Sandım ki sonbahar içinde bir gelincik haykırıyor!..

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Dil