CUMHURİYETÇİLİK

14 Ağustos 2013 tarihinde tarafından eklendi.

 CUMHURİYETÇİLİK
 
              "Demokrasi ilkesinin   en yeni  ve  akılcı uygulamasını sağlayan  hükümet    biçimi Cumhuriyettir."

              Kurtuluş   Savaşı'ndan   sonra  yapılan   Türk   devrimlerinin   en  büyük   temeli    Cumhuriyet'tir.  Cumhuriyetçilik   ilkesi,   yeniden  kurulan   Türkiye  Devleti'nin   bir    yönetim   ve   rejim   biçimi   olarak saptanmış   bir prensiptir.   Cumhuriyetçilik;  Türk    Ulusu'nun   Kurtuluş Savaşı yıllarının başından itibaren ihaneti ortaya çıkan  Padişahlık    yönetimine karşı duyduğu tepkinin sonucudur.

              Atatürk,   Cumhuriyet   yönetimini,  ulusal  karakterimize  en  uygun  düşen  bir    yönetim biçimi olarak görmektedir.  "Türk Ulusu'nun doğa ve törelerine en uygun olan    yönetim, Cumhuriyet yönetimidir." demektedir.

              "Bütün   dünya  bilsin  ki,  benim   için  bir   taraflılık  vardır:   Cumhuriyet    taraftarlığı,  fikirsel  ve  sosyal  ve  inkılap taraftarlığı…  Bu noktada yeni Türkiye    toplumunda bir kişinin bile bunun dışında kalacağını düşünmüyorum."

              Kemalizm'in ilkelerinden  "Cumhuriyetçilik",  bir anlamda  milliyetçiliğin  doğal    sonucu gibi görülebilir.  Eğer egemenlik ulusa ait ise,  ülkenin kimler tarafından hangi    kurallara göre yönetileceği de ulus tarafından belirlenecek demektir.   Kemalist ideoloji    içinde   Cumhriyetçilik,  giderek   "demokrasi"   ile   bütünleşmekte,   eş   anlamlı  hale    gelmektedir.   Cumhuriyetçilik aynı zamanda, siyasal iktidarın dinsel kökenli olmaktan    çıkması,  laikleşmesi,  siyasal rejimin çağdaşlaşması demektir. Bu ilke, iktidarın dinsel    kökenli olmaktan çıkmasıyla Laiklik ilkesiyle,  meşruluğunun temelini halk desteğinin    oluşturmasıyla da, Halkçılık ilkesiyle yakından ilgilidir.

              Mustafa Kemal'e göre, "Yeni Türkiye Devleti" bir halk devletiydi. Oysa geçmişteki    devlet, bir   "kişi devleti"  idi.  Cumhuriyet rejiminden ne anladığını ise şöyle anlatıyordu:    "Cumhuriyet  rejimi  demek,   demokrasi   sistemi   ile   devlet   şekli    demektir.   Biz    Cumhuriyeti  kurduk,  on  yaşını  doldururken  demokrasinin  bütün gereklerini sırası    geldikçe uygulamaya koymalıdır…     Milli egemenlik esasına dayanan memleketlerde    siyasi partilerin var olması tabiidir.  Türkiye Cumhuriyeti'nde  de birbirini denetleyen    partilerin doğacağına şüphe yoktur."

              Cumhuriyet  ile  demokrasiyi  ayrı  düşünmeyen  Atatürk,   1930'lar  Avrupası'nda    neredeyse  yaygın  olarak  görülen  baskıcı  rejimlerin  hepsini  de  eleştirmiştir.   Faşist,    Komünist  ya  da  mesleklerin  temeline dayalı kooperatif sistemlerin  Türkiye açısından    özenilir  olmadıklarını  vurgulamıştır.  Oysa  o  dönemde  etrafındaki bir çok kişi, özellikle    faşist – nazist modelden etkilenmişlerdi.

              Ulusal  Kurtuluş  Savaşı'nın   bile  oldukça  demokratik   bir  mecliste  tartışılarak,    zaman  zaman  sert  biçimde eleştirilerek,  denetlenerek  yürütülmüş olması son  derece    önemli ve anlamlıdır.Mustafa Kemal bu tercihi yaparken,elbette ki harekete içte ve dışta    belirli bir  meşruluk  kazandırmak  amacıyla  da hareket etmişti.   Ama  Kurtuluş  Savaşı    sonrasında izlediği yol da,demokrasinin O'nun açısından bir temel tercih sorunu olduğunu    ortaya koyuyordu.   Devrimin tehlikeye düşmesi nedeniyle zaman   zaman sert önlemlere    başvurmak zorunda kaldığı zaman bunu saymıyor: "Onlar ancak başka önlemlerle önüne    geçilemeyecek büyük tehlikeler karşısında kalındığı zaman, zorunlu olarak onaylanır."    diyordu.

              Serbest    Fırka'nın    kurulması   aşamasında    Atatürk'ün   Fethi   Bey'e     yazdığı    mektuplarda   şu  satırlar  vardı:   "Büyük  Millet  Meclisi'nde  ve millet  önünde  millet    işlerinin   serbest   olarak  münakaşası   ve   iyi   niyet   sahibi  zatların  ve  fırkaların    düşüncelerini   ortaya   koyarak   milletin   yüksek   menfaatlerini   aramaları   benim    gençliğimden beri aşık ve taraftar olduğum bir sistemdir."   Kendi partisi içinde en sert    muhalefete  bile  hoşgörü  gösteren  Atatürk,  Özgürlüklerin  temel  olduğu  bir demokrasi    anlayışına sahipti.Özgürlük anlayışı ise, sadece başkasına zarar vermemek anlamında bir    "negatif    özgürlük"      anlayışıyla   da   sınırlı    değildi.    İnsanın   kendi      yeteneklerini    gerçekleştirmesi   anlamındaki      bir      çağdaş   özgürlük   anlayışını   daha    1930'larda    savunmaktaydı.

              Atatürk'ün  yaptığı  ve  yapmaya  özen  gösterdiği  bazı  şeyler  var  ki,  günümüzün    katılımcı     demokrasi    anlayışını    daha    o     zamanlar,    sezgileriyle    benimsediğini    düşündürmektedir.   Dünyada ilk kez bir bayram çocuklara armağan edilmiş ve o vesile    ile onlara,  ülkenin  gelecekteki  sahipleri  oldukları  bilinci  aşılanmaya  çalışılmıştır.    23   Nisan  günleri  çocukların,  kentlerdeki  önemli  kamu  görevlilerinin   makamlarına    oturmalarının,  onların  görevlerini geçici olarak devralmış gibi davranmalarının,  bir oyun    havasının ötesinde anlamı olduğu açıktır.  Belki yine ilk kez bir önder, devrimini gençlere    emanet etmiş  ve  onlardan,  gerektiğinde  ülkede  siyasal  iktidara  sahip  olanlara  karşı    çıkmalarını istemiş,  1924'te  seçmen  yaşını  18'e indirmiştir.  Daha o yönde hiçbir istek,    hiçbir gereksinim yokken,  Türk Kadını'na siyasal hak ve özgürlüklerini  –  demokrasinin    ana yurdu  sayılan  bazı  batı  ülkelerinden önce  –  veren,  kadının siyasal yaşamda ağırlık    kazanmasına çaba gösteren de Atatürk'tür.

              Atatürk,  bununla da yetinmemiş,  gerçekleştirdiği büyük  kültür   devrimi açısından    önem taşıyan   kurumların bağımsız   ve   demokratik   bir   yapıya sahip olmalarına   özen    göstermiştir. Herşeyin devlet içinde ve "devlet için" olduğu faşizmin yükselme döneminde    bile, "Türk Dil ve Tarih Kurumları" siyasal iktidardan bağımsız birer dernek olarak kurulmuş    ve yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

              Mustafa Kemal,  demokrasinin   herşeyden  önce   bir   özgürlük  sorunu  olduğuna    inanıyor ve şöyle diyordu:    "İrade ve egemenlik milletin tümüne aittir   ve ait olmalıdır.    Demokrasi   sosyal   yardım   veya  iktisadi teşkilat sistemi değildir.   Demokrasi maddi    refah meselesi de değildir.   Böyle bir nazariyat vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyacını    uyutmayı amaçlar.   Bizim bildiğimiz demokrasi siyasidir.   Onun hedefi,  milletin idare    edenler    üzerindeki    muhakemesi   sayesinde   siyasi   hürriyeti   sağlamaktır.   Türk    demokrasisi, Fransa İhtilali'nin açtığı yolu takip etmiş, ama kendisine özgü niteliği ile    gelmiştir.   Zira   her millet devrimini toplumsal ortamın baskı  ve  ihtiyacına göre   (…)    yapar. Demokrasi prensibi, ulusal egemenlik şekline dönüşmüştür. Bir ulusu oluşturan    bireylerin o ulus içinde,   her çeşit özgürlüğü,  yaşamak özgürlüğü, çalışmak özgürlüğü,    düşünce ve vicdan özgürlüğü güven altında bulunmalıdır."

——————————————————————————–

Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. ( 1933 )

Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare; Cumhuriyet idaresidir. ( 1924 )

Bütün dünya bilsin ki, benim için bir taraflılık ardır: Cumhuriyet taraftarlığı, fikirsel ve sosyal inkılap taraftarlığı… Bu noktada yeni Türkiye toplumunda bir kişinin bile bunun dışında kalacağını düşünmek istemiyorum. ( 1924 )

Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilatıdır ki, onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir. Artık hükümet ve hükümet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır. ( 1925 )

Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki şeye güvenir. Biri milletin kararı, diğeri en acı ve zor şartlar içinde dünyanın takdirlerini hakkı ile kazanmaya layık olan ordumuzun kahramanlığı; bu iki şeye güvenir. ( 1924 )

Yolunda çalıştığınız büyük kutsal ideali halkın kalbinde bir fikir halinden bir his haline getirmelisiniz. Demokrasinin ne olduğunu halka anlatmak, madde madde açıklamak lazımdır. Cumhuriyeti, onun gereklerini yüksek sesle anlatınız. Onlara Cumhuriyet prensiplerini sevdiriniz. Bunu kalplere yerleştirmek için hiçbir fırsatı kaçırmayınız. ( 1930 )

Cumhuriyet yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir iradedir. Cumhuriyet fazilettir… Cumhuriyet idaresi, faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. ( 1925 )

Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk milletini güvenli ve sağlam bir gelecek yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibarıyla, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur. ( 1936 )

Cumhuriytin iç ve dış siyaseti; gelecekte bile onuru, kuvveti ve yönü ile ve Türk milletinin güçlerini onun refahı ve gelişmesi için yöneltmesi ve bir noktada birleştirilmesi ve toplanması ile seçkinleşecektir. ( 1927 )

Cumhuriyetin iç siyaseti vatandaşın yaşayışını hiçbir etki, baskı ve sataşmanın tesirinde bırakmaksızın sağlamaktır. ( 1929 )

Milletin uyanıklığına, milletin ilerlemesine, olgunlaşmasına ve yeteneğine güvenerek, milletin azminden asla şüphe etmeyerek Cumhuriyetin bütün gereklerini yapacağız. ( 1924 )

Milli azim ve bilincin kıymetli eseri olan değerli Cumhuriyetin bugünkü ve yarınki neslin demir ellerinde her an yükselip sağlamlaşacağına güvenim tamdır. ( 1927 )

Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. ( 1926 )

 

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
YUNUS EMRE