DİLBİLİMİNİN TARİHÇESİ

14 Ağustos 2013 tarihinde tarafından eklendi.

DİLBİLİMİNİN TARİHÇESİ
Dilbiliminin tarihi, Yunanistan yapılan çalışmalardan başlanarak günümüze kadar getirilir.  Yunanistan’da Aristo’nun, Eflatun’un dilbilimi açısından önemi üzerinde durulduktan sonra Bergamalı dilciler ve  İskenderiyelilerin yaptığı çalışmalardan bahsedilir. Roma’daki dilbilimle ilgili faaliyetlere değinilir.
XVIII. yüzyılda bir Cizvit papasının dil üzerine yaptığı tespitler, dilbilim çalışmalarında önemli bir yere sahiptir. Dille ilgilenenlerin arasında Sanskritçenin tanınmasıyla dilbiliminde yeni bir çığır açılmıştır. Bu dilin tanınmasıyla birlikte karşılaştırmalı gramer çalışmaları başlamıştır Karşılaştırma gramerin temelleri, yeni bulunan dillerin okunması, dillerin çözümlenmesi oluş, evrim olaylarına kıymet verilmesiyle atılmıştır.. Karşılaştırmalı gramer çalışmalarının yoğunluk kazanmasıyla birlikte, Hint-Avrupa dillerinin akrabalığı kesinleşen yöntemlerle ispatlanmaya çalışılmıştır. Bu dönemde, dillerin zamanla nasıl geliştikleri, biçimlerin geçirdikleri değişmeler, dillerin akrabalık derecelerini araştırmak dilbiliminin başlıca amacı olmuştur. Dilciler Genetik dilbilimini tek bilim yolu olarak görmekteydiler.
Hint-Avrupa grubu dışında kalan diller en önemlisi yazılı belgeleri olmayan Afrika ve Amerika yerlilerinin dilleri, dilcilerin dikkatini çekmeye başlayınca evrimsel yöntemden sonuç alınamayacağı da ortaya çıkmıştır. Yeni fark edilen bu diller, Hint-Avrupa dillerinin gramer kategorisine hiç benzemeyen yeni kategorilere ihtiyaç duymaktaydı. Bu açılardan evrimsel grameri eleştiren dilciler, özellikle Saussure’ün öğretimi, dilbiliminde yeni bir dönemin başlamasını sağlamıştır. Saussure yapısal dilbilimin temellerini atmıştır. Daha sonra gelen dilciler bu bilim dalını geliştirmişlerdir.
Yapısal dilbilimi, parçaların yada birimlerin aralarındaki bağlantıları inceleyerek sistemin yapısını ortaya koyar ve kendini bağımsız bir disiplin olarak görür. Her öğe ötekilerle kurduğu ilişkiler vasıtasıyla tanımlanır. Ötekilerle ilişki kurar ve onlara karşıdır. Karşıtlık ve ilişki dilbiliminin temel taşıdır. Dilde biçimsel öğeler belli yapı şemalarına uygun olarak çeşitli biçimlere girerler. Öğeleri tanıyıp belirtmek için bulundukları yapıları incelemek gerekir. Her dilin kendine has ve sayısı hiçbir zaman bilinmeyen yapıları vardır. Dile mensup oldukları sistem içerisinde bakılır. Çünkü bir yapının öğesi olarak değer taşırlar. Dil, belli bir silsileye göre sıralanmış birimlerin düzenli işledikleri bir göstergeler sistemidir.
Bloomfield ve Saussere evrimsel dilbilimine karşıdır. Prag okulu, Harvard mektebi ve gerçekçiler ve görevcilerin görüşleri üzerinde durur. Hjelmslev, Guillaume’nin dil incelemelerinde benimsedikleri çelişmeye düşmemek, bütün durumlara cevap vermek, en sade düzeni seçmek gibi ilkelerinden bahsetmiştir.
Son olarak Chomsky’inin basit cümleler daha karmaşık tarzda değiştirilebilir görüşünden hareket ederek oluşturduğu üretimsel dönüşümlü dilbiliminden bahseder.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Servet-i Fünûn Hikâyeciliği