SAVAŞIN SONU

13 Ağustos 2013 tarihinde tarafından eklendi.

SAVAŞIN SONU
 

      Rus İhtilali'nden sonra Bolşevikler Almanya ile barışa hazır olduklarını daha 21 Kasım 1917'de bildirmişlerdi. Diğer yandan, Çarlık Rusya'nın yaptığı tüm gizli anlaşmaları açıklayarak onun emperyalist isteklerini taşımadıklarını göstermek istediler. Rusya'da kurdukları yeni düzeni yerleştirmek için barışa gereksinim duyan Bolşevikler, özellikle Lenin'in baskısı ile 3 Mart 1918'de Almanya, Avusturya ve Devleti ile Brest-Litowsk Antlaşması'nı imzaladı. Avrupa'da Polonya, Kurtlan, Litvanya, Estonya üzerindeki tüm egemenlik haklarından vazgeçen Rusya Almanya'nın bütün iktisadi isteklerini kabul ediyor ve 1878 yılında ele geçirdiği Kars, Ardahan ve Batum'u Osmanlı İmparatorluğu'na geri veriyordu. Bu barışla büyük bir bozguna uğradıklarını kabul eden Lenin "Uluslararası proletaryanın ayaklanmasını bekleyeceklerini" belirterek yandaşlarını umutlandırıyordu. Bundan iki gün sonra da Romanya İttifak Devletleri'yle ateşkes imzalayarak savaştan çekildi. 7 Mayıs'ta da Bükreş'te barış anlaşması yapıldı.

     Rusya ve Romanya'nın yenilerek savaş dışı kalmaları Almanya'yı doğu cephesinde serbest bıraktı. Bu kuvvetlerini batıya kaydırması durumuna İngiltere, Mezopotamya ve Suriye'deki kuvvetlerini azaltmak zorunda kalacaktı. A.B.D. nin katılması ise zaman istiyordu. Bu durumda İngiltere Başbakanı Lloyd George 5 Ocak 1918 'de yaptığı bir konuşmada, Türkler'in başkentinde gözleri bulunmadığını, Türk halkına dayanan bir Osmanlı İmparatorluğu'nun varlığına karşı olmadıklarını belirtti. Bu konuşma ve Başkan Wilson'un ondört noktası ve hatta Ekim 1917'de M. Kemal Paşa'nın, ülkenin içinde bulunduğu kötü durumu ve savaşın kazanılması umudunun bulunmadığını bildiren mektubu da Enver Paşa üzerinde barış istemesi için etkili olmadı. Irak ve Suriye cephelerindeki yenilgileri önemsemeyen Enver Paşa hala Turan hayali peşindeydi. Fakat 29 Eylül 1918'de Bulgaristan yenilerek ateşkes imzaladı.Artık Almanya ile ilişki koptuğuna göre yalnız kalınmıştı. Suriye ve Irak cephelerinde ordularımız bozulmuşlardı. Asker kaçakları sayısı 300.000'e ulaşmıştı. Filistin cephesindeki tehlike uzaktı fakat Bulgaristan'ın teslim olması ile Trakya ve İstanbul şimdi, Franchet d'Esperey'in kuvvetlerinin tehdidi altında bulunuyordu. Aynca İngiliz donanması, Çanakkale Boğazı'nı geçmeye hazırlanıyordu. Türkiye ise böyle iki büyük saldırıyı karşılayabilecek kuvvette degildi. 1915 'in gücü kalmamıştı. Ülkeyi yöneten İ.T.'nin liderleri umutlarını yitirmiş ve birbirlerini suçluyorlardı. Türkiye dört yıl süreyle dünyanın en büyük devletleriyle Irak, Suriye, Kafkasya, Çanakkale, Galiçya gibi cephelerde amansız bir mücadele vermiş ve 1918 yılı sonunda kaynakları tükenmişti. Filistin cephesinde yapılan ve 19 Eylül'den 26 Ekim 1918'e kadar süren İngiliz taarruzunda, yalnızca Yıldırım Orduları Grubu'nun kayıpları 75 bin esir, 360 top, 800 makinalı tüfek , 210 kamyon, 44 Otomobil, 89 Lokomotif, 468 yük ve yolcu vagonu idi. Bu kadar araç ve silahı tüm Kurtuluş Savaşı'nda güçlükle tamamlayabildiğimizi hatırlarsak, kayıpların büyüklüğü daha iyi anlaşılır. Bu koşullar altında 7 Ekim 1918 'de Hükümet Mebusan Meclisin'de güvensizlik oyu aldı ve ertesi gün Sadrazam Talat Paşa istifa etti. Yeni Hükümeti, İttihatçıların politikasına karşı olan Ahmet İzzet Paşa 14 Ekim'de kurdu. Suriye cephesinde bulunan M. Kemal Paşa bu yeni kabine de Harbiye Nazırı olmak istedi, tavsiye ettiği Fethi Bey Dahiliye Nazırı oldu. Bahriye Nazırlığı'na da Rauf Bey seçildi. A. İzzet Paşa, Harbiye Nazırlığı'na kimseyi atamadı. Bu Hükümetin görevi, Almanya teslim olmadan önce, en kısa sürede barışı sağlamaktı. Wilson'a barış için başvuruldu, fakat yanıtını beklemeye tahammül edilecek zaman yoktu. Almanya'dan ayrı barış yapılırsa İtilaf Devletleri'nin daha yumuşak davranacağı umuluyordu. Balkanlar'dan İstanbul'a yürüyecek ordunun komutanının İngiliz mi, Fransız mı, olacağı tartışması bu ilerleyişi ertelemişti. Kut-ül Amare'de esir düşmüş olan General Tawshand acele olarak, İngiltere'nin Akdeniz Filosu Kumandanı Amiral Catrhrope ile görüşmesi için 18 Ekim'de serbest bırakıldı. 23 Ekim de Calthrope'un delegelerin gönderilmesini bildiren telgraf geldi. Padişah delege olarak Damat Ferit Paşa'yı göndermek istiyordu, Fakat İzzet Paşa'nın kararlı davranışı sonunda vazgeçti. Bahriye Nazırı Rauf Bey'in Başkanlığında seçilen bir heyet görevlendirildi. Padişah bu heyete "Hilafet-i celile ve Saltanat-ı seniye ve Osmanlı Hanedanı'nın hukukunun bütününün dokunulmazlığının sağlanması ve aynca bazı eyaletlere idari muhtariyet tanınması fakat siyasi muhtariyct verilmemesi" gibi son kısmı pek açık olmayan bir talimat verdi. Heyete asıl talimatı 24 Ekim'de Hükümet verdi. Wilson'un barış bildirisinin çok etkisinde kalmış bulunan Hükümet, iyimser bir biçimde, Hükümet yönetimine karışılmaması, ülkenin hiç bir yerine yabancı askeri çıkartılmaması, Alman yardımı sona erdigine göre İtilaf Devletleri'nin para yardımı yapması, Yunan gemilerinin geçmemesi koşuluyla Boğazlar'ın açılacağını ve askerin terhis edileceğini bildirdi. Bu iyimser görüşle Limni Adası'nın Mondros Limanı'nda demirli bulunan Agamemnon zırhlısına giden Osmanlı Heyeti 4 gün süren görüşmeler sonunda Amiral Calthrope'un dikte ettirdiği barış şartlarını kabul etti. "Mondros Ateşkes Antlaşması" 30 Ekim 1918'de imzalandı. Bu ateşkes ile Osmanlı İmparatorluğu fiilen tarihe karışıyordu, ülkeyi savaşa sürükleyen ve savaş içinde izledikleri yanlış uygulama ve savaş stratejisi Türkiye'yi bir uçurumun kenarına getiren İ.T. liderleri 1 Kasım 1918'de Parti Kongresi'ni topladı. Kendisini dağıtma kararı alan Parti'nin liderleri Enver, Talat ve Cemal Paşalar ise ateşkes imzalanmış olduğundan İngilizlerin her an İstanbul'a geleceklerini düşünerek 8-9 Kasım gecesi bir Alman denizaltısı ile Karadeniz üzerinden ülkeden kaçtılar. İ.T.'nin dağıtılması üzerine Parti, Teceddüt Fırkası'na dönüştürülmeye çalışıldı. Enver Paşa daha sonra Moskova'ya gelip, İtilaf Devletleri'nin de düşmanı olan Bolşevikler'le anlaşabileceklerini belirtti. Oysa Talat Paşa artık siyasi yaşamlarının sona erdiğini, haklı veya haksız, ulusun kin ve gazabını kazandıklarını söyliyerek, Avrupa'ya kaçmalarının gereğini daha gerçekçi bir biçimde açıklıyordu. Birinci Dünya Savaşı boyunca birbirinden binlerce kilometre uzaklıklarda, her çeşit olanaksızlıklar içinde savaşan Türk orduları dört yıl boyunca 2.850 .000 kişiyi askere aldı. Bunlardan 550.000'i savaşlarda şehit düştü. 891.000'i yaralanarak sakat kaldı. 240.000 hastalıktan öldü. 103.731 kayıp ve 129.000'i esir oldu. Diğer yaralılarla beraber bu rakam 2.167.841'e varır. Ayrıca savaşta düşman işgalinden kaçan Türk göçmenlerden yaklaşık 500.000'nin ve 250.000 Ermeni'nin tehcir sırasında, 200.000 Rum'un da geri hizmetlerde amele taburlarında çeşitli sebeplerden öldükleri tahmin edilmektedir. Balkan Savaşı'nın yıkıntıları da eklenince Anadolu'da, savaşlarda çocuklarını kaybetmemiş aile yok gibiydi Yokluk, açlık, hastalıktan perişan savaş yılgını bir ulus kalmıştı geride. Bu ulusa vurulmak istenen kölelik zincirinin parçalanışı olayına, "Türk Mucizesi" olan Türk İstiklâl Savaşına geçmeden önce 1909-1918 arasındaki on yıl içinde İ.T.'nin "Yenileşme ve milli ekonomi" uygulamalarına kısaca bakalım.
 

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
OLUMLU VE OLUMSUZ CÜMLE