Yardım Etme Psikolojisi

14 Ağustos 2013 tarihinde tarafından eklendi.

      Hepimiz, başı darda olanlara yardım etmek isteriz. Gene de bazen hiç kimsenin, zor du­rumda olan birinin imdadına koşmadığını görüyoruz. Bunun birçok sebepleri vardır. Bu sebeplerden en önemlisi, yardım etmek isteyenin, bu arada kendi başına da bir şey­ler gelmesinden korkmasıdır.

Acaba şehirleşme, yardım duygularını köreltiyor mu? Psikologlar bu düşüncededir.

Otobüs duraktan kalkmak üzere. Tam o sırada, genç bir adam otobüse atlıyor. Ardından son an­da, bir kadın kendini kapıdan içeriye atıyor. Her tarafı titreyerek ve yumruklarını sıkarak, deli gibi genç ada­ma bağırıyor: "Seni alçak, hırsız herif seni! Bana mü­cevherimi geri veri". Adam ise bir köşeye yerleşmiş, omzunu silkip sırıtıyor. Kadın, "Bana yardım edin! Şo­för kapıları açmasın! Hırsız var!" diye haykırmaya de­vam ediyor. Tıklım tıklım dolu olan otobüsteki insanlar, konuşmayı kesip olanları dikkatle izliyorlar; ama, yer­lerinden kıpırdamıyorlar ve kimse yardıma gelmiyor. Şimdi birçok okuyucu, bize öfkeyle "neden kimse ka­dına yardım etmedi?" diye soracaktır.
Evet, neden kimse yardım etmedi? Kadına yardım etmek, zor, hatta tehlikeli ya da faydasız değildi. Gene de başkaları bu duruma seyirci kaldılar, isterseniz bir örnek daha verelim: Yaşlı bir adam, hareketli bir so­kakta yere düşüyor. Yoldan geçenlerin çoğu, bir şey olmamış gibi yürüyüp gidiyor. Birkaç kişi, metrelerce yürüdükten sonra, başlarını arkaya çevirip adama bir bakmakla yetiniyorlar. Kimse yardım etmiyor. Halbuki bu durumda, yardım etmek herhalde pek zor olma­yacaktı.
Yardım etme meselesi, öyle göründüğü kadar ba­sit değildir. Her durum, her kurban, her fail ve her yar­dımcı başka türlüdür. Meselâ, bugün birinin kendini damdan atmasını, kıiı kıpırdamadan bekleyen aynı kim­seler, yarın metroda kendinden geçen birine şefkatle yardım edebilirler. Aslında yardıma ihtiyacı olan her- kese yardım edilmelidir; ama, gerçekte durum başka­dır. Psikologlar ve sosyologlar, uzun yıllar süren araş­tırmalardan sonra şunu ortaya çıkarmışlardır: Sessiz sedasız duran bir olay kurbanı, sesini çıkaran bir kur­bandan daha az yardım umabilir. Kendi kendine yar­dım edebilir izlenimini uyandıran bir kimseye, tamamen çaresiz duran bir kimseden daha az yardım yapılmak­tadır. Bir de, kadınlar, çocuklar, yaşlılar gibi "tipik kurban" kategorisine giren kimselerin yardım görme ihtimali, erkeklerin yardım görme ihtimalinden daha fazladır.
Öyle görünüyor ki, insanın kabahati olmadan ba­şına gelen bir dert, kendi kabahati yüzünden başına gelen bir derde göre daha fazla yardım yapılmasını sağlamaktadır. Yoksulluğa düşmüş eski bir dosta yar­dım etmek, düşüncesizce son parasını kumarda har­camış bir dosta yardım etmekten daha kolay geliyor.
Vakit ve para harcını gerektirmeyen yardım, en ko­lay olarak yapılmaktadır. Saatin kaç olduğu sorulun­ca, herkes saati söylemektedir. Bir telefon jetonu almak için bozuk para istenince, tereddütler başlamaktadır. Bu takdirde az kimse, insana yardım etmekte, çoğu om­zunu silkip uzaklaşmaktadır.
Yardım edecek olanın özel durumu ve yardım ede­cek olanla kurban arasındaki sosyal ilişkiler de yardı­mın derecesini belirlemektedir. Buna tipik bir örnek verelim: Akraba ve dostlarının, kendini fevkalâde canayakın, yardıma hazır bir insan olarak bildikleri bir kim­se, arabayla işine giderken korkunç bir kazaya şahit oluyor. Yardım etmeden geçip gidiyor. Zamanını kay­betmekten ve yeni arabasının koltuklarının kanlar içinde kalacağından korkmuştur. Bu yüzden sorumluluğu da başka sürücülere yüklüyor. Eğer kaza kurbanı yakın­ları olsaydı, derhal duracak ve onlara yardım edecekti.
Bütün bunları kendi tecrübelerimizle biliyoruz. Ya­kın çevremizdekilere yabancılardan daha çok yardım ederiz. Sempatik görünüşlü kurbanlar için de, aynı şey geçerlidir. Elinden alışveriş torbası düşen güzel bir ha­nıma, yerde plastik poşetini sarsak sarsak arayan sar­hoş serseriden daha fazla yardım edilir. Halbuki asıl yere düşeni kaldıramayacak durumda olan, sarhoş ser­seridir.
Bu anlattıklarımıza göre, otobüsteki kadının şansı çok iyi olmalıydı. Bir kere tipik kurbanlardandı; sempa­tik görünüşlüydü, hiç de sessiz sedasız durmuyordu ve herkes, birlikte kendine çabucak yardım edebilirdi. Buna rağmen kimse, kendini yardıma borçlu sayma­dı. Bunun sebebi, olayın, otobüs yolcuları tarafından doğru biçimde kavranılmaması olabilir. Acaba bunlar, hırsızla kurban değil de, birbiriyle kavga eden genç bir karı-koca mıydı? Yoksa kardeşler, aile mirası dola­yısıyla birbirleriyle mi çekişiyorlardı? Bunu bilmek güçtü.
Böyle olaylarda, sosyologların "toplumsal engelleme" dedikleri bir durum söz konusudur. Bu, in­sanların asansörde birbirini görmezlikten gelmelerine benzer. Münih Polis Müdürlüğü Psikoloji Bölümü'nden Hans Peter Schmalzl şöyle diyor: "insanlar, bir yan­dan başkalarına yardım etmek isterler, öte yandan kendilerine başka insanların özel ve mahrem işlerine ka­rışmamaları öğretilmiştir.
Psikolog Schmalzl, bu açıklama ile insanların yar­dımdan sakınmalarını mazur göstermek istemiyor, sa­dece sebepleri araştırıyor. Belirttiğine göre, yardım etmek isteyenler, gülünç olacakları ya da "ateş alanında" kalacakları korkusuyla başkalarının arasına girmek istememektedirler. Genç bir adam, bir çocu­ğa vuran başka bir adama müdahale ettiği zaman, ço­cuğu döven kimse "sen kim oluyorsun" diyerek genç adama saldırmış, yoldan geçenler de saldırganı des­tekleyerek "yumurcağa birkaç şaplak atmaktan ne çı­kar?" demişlerdi!
Yardımdan kaçınmanın başka bir sebebi, olayı sey­retme merakının olaya karışma arzusundan baskın çık­masıdır. Bunun ünlü bir örneği şudur: Evli bir çift, bir akşam mutfak pencerelerinden bir adamın bir kadına arkasından yaklaştığını, onu yere yuvarladığını ve bı­çakla tehdit ettiğini görmüştü. Adam "eğer sessiz dur­mazsan, gırtlağını keserim" diyordu. Kadın, kendini korumaya çalışıyor ve avaz avaz haykırıyordu. Evli çift, olayı bir süre seyrettikten sonra, oturma odasına geri döndü; ancak polise haber verecekleri yerde, sigara­larını tüttürerek olayı tartıştılar. Ertesi gün de, polise bü­tün ayrıntıları anlattılar. Polisin "niye yardım çağırmadınız" sorusuna ise, verecek cevap bula­madılar!
Psikologların yaptığı araştırmalar, yardım etme ka­rarının, olayın görülüp kavranmasından sonraki birkaç saniye içinde verildiğini göstermektedir. Eğer yardım edecek kimse, "elbiselerim kirlenebilir, belki ben de ya ralanabılırım, işe bulaşırsam hem zamanımı kaybede­rim, hem de sinir bozucu sorgu-suale maruz kalırım" diye uzun uzadıya düşünmeye başlarsa, çoğu kere yar­dımdan vazgeçmektedir.
insanların birbirini tanımadığı büyük şehirlerde, işe bir de bir yabancının sorumluluğunu üstlenmeye ya­naşmamak karışıyor. Buna da bir örnek verelim: Ham-burg'taki yüksek binalardan birinin damında, aşağıya atlamaya hazırlanan bir adam duruyor. Adamı hayret­le seyredenlerin sayısı gitgide artıyor. Kimse korkmu­yor ve yardım için de bir sebep görmüyor. Damdaki umutsuz adam, bir yabancıdır. Aşağıdakiler durumu pek kavramışa benzemiyorlar, çünkü bazıları "adam bunu sadece gazete manşetlerini çalmak için yapıyor" derken, diğerleri de "haydi artık, atlayacaksa atlasın; eve geç kalıyorum" diye şikâyet ediyor.
Acaba şehirleşme bizim yardımseverlik hislerimizi köreltiyor mu? Sosyologlara göre, polis ve itfaiye gibi kamu yardım örgütlerinin gelişmemiş olduğu ve her­kesin birbirini yakından tanıdığı küçük yerlerde, yar­dımlaşma duygusu çok daha güçlüdür. Meselâ köydeki fırıncı, dükkânında haydutların hücumuna uğrar ve ya­nındaki manav, durumu gördüğü halde yardımına koş­mazsa, artık bundan sonra fırıncı, manavla selâm-sabahı kesecektir(manavın müşterileri de, bir da­ha manavın dükkânına uğramayacaktır). Fırıncı ile ma­nav, birbirlerini iyi tanımakta, her gün birbirlerine rastlamakta ve hatta birlikte yemek yemektedirler. Bun­dan dolayı aralarında sıkı toplumsal bağlar vardır. Bü­yük şehirlerde ise bu toplumsal bağlar zayıflamıştır. Ancak burada da durum ülkeden ülkeye değişmekte­dir. Her ikisi de bir beton yığını haline gelmiş olan New York ile Tokyo arasındaki karşılaştırma bunu ortaya ko­yuyor. Amerikalı sosyologlar, psikologlar ve davranış araştırmacıları, neden New York 38. caddede yer alan bir apartmanda oturanların, apartman sakini bir kadı­nın öldürülüşünü sadece seyrettiklerini ve olaya mü­dahale etmediklerini açıklamaya çalışmışlardır. Sorularına verilen cevaplar: "Korkmuştum" ve "Bunun ne tehlikeli şey olduğunu bilmiyor musunuz?" dan tu­tun da, "O gün çok yorgundum"a kadar değişmişti. New York, suçluluk oranı çok yüksek olan bir şehirdir. Her gün yığınla ağır suç işlenmekte ve New Yorklular artık bunu kanıksamış bulunmaktadırlar. New York'un nüfusu Tokyo'dan üç milyon daha azdır; ama, Ameri­ka'nın anakentinde Japon başkentinden on kat daha fazla cinayet ve tecavüz olayı görülmektedir. Bunun bi­limsel açıklaması, Japonların çok daha güçlü ailevî ve toplumsal bağlar içinde yaşamakta olduklarıdır.
Bazı psikologlar, yardıma koşmanın sadece top­lumsal bağlarla açıklanamayacağını, bu duygunun in­sanda içgüdüsel olarak mevcut bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Meselâ, çocuklar bile kendilerine toplum­sal değerlerin öğretilmemiş olduğu bir yaşta, başka bir çocuğun bağırışını duyunca yardıma gitmektedirler. Di­ğer canlılarda da bu içgüdüye rastlanmaktadır. Meselâ, karıncalar bir arkadaşlarının yük taşımakta zorlandığını farkeder farketmez, onun imdadına koşmaktadırlar. Fil­lerde de güçlülerin zayıfları koruması adettir. Bu hay­vanlar, herhalde kendilerine ahlâk eğitimi verildiği için değil, içgüdüsel olarak yardım davranışında bulunmak­tadırlar.

Yardım etmek isteyen kimse, bazen kötü bir sürprizle karşılaşabilir: Kişiler kendisini başkalarının işine karışmakla suçlandırabilirler.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
BİRİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI