KİLİSENİN MÜZİĞE ETKİSİ
KİLİSENİN MÜZİĞE ETKİSİ
Romalılar Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, Kilise büyükleri Musevi tapmaklarında çalınan müziği örnek alarak, Hıristiyan geleneklerine uygun yeni kalıplar geliştirdiler. Bu kalıplara her ülke kendi müzik sevgi ve anlayışını kattı. Zamanla yalnız şarkılardan oluşmuş, aletsiz, orkestrasız bir müzik çeşidi doğdu.
1600 yıllarına kadar, müzik daha çok kiliselerde ve soylu kişilerin saraylarında çalınırdı. Ayrıca "folk" (halk) dansları ile uygulanan bir tür müzik de gözdeydi. Çoğu soylular saraylarında küçük bir çalgı topluluğu bulundururlardı.
Bunlar özel olarak o sarayda görevliydiler. Ancak festivallerde, bayramlarda ya da toplantılarda halka açık müzik çalınırdı. O çağın soyluları ayrıca gezginci halk ozanlarını dinleyerek de eğlenirlerdi. Bu ozanlar ülke ülke, şato şato dolaşır, bir lavta, kopuz ya da viyol eşliğinde romantik' ya da alaycı türküler çağırırlardı. Lavta yuvarlak sırtlı bir gitarı andırırdı; viyol ise bugünkü kemanın a tasıydı. Almanlar bu gezginci ozanlara "minnesinger" derlerdi; Fransızlar ise bunlara "troubadour" adını vermişlerdi.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.