Tanzimat donemi şairlerinin şiir anlayışı

14 Ağustos 2013 tarihinde tarafından eklendi.

Tanzimat donemi şairlerinin şiir anlayışı
Tanzimat'tan önceki şairler şiiri meslek edinmiş, gönüllerini, kaderlerini şiire bağlamış, gerçekten şair olan insanlardı. Tanzimat sanatçılarının çoğu, şiir ustası olmaktan çok, şiir heveslisi ve fikir işçisidir. Bu şairlerin en iyilerini bile bugün usta sanatçı olarak değil, birer öncü, yenilik getirici olarak değerlendirebili-yoruz. Bu sanatçıların çoğu, şiir yoluyla toplumu uyandırmak, yüceltmek amacını taşımışlardır. Haksızlığa, baskıya karşı sesini şiirle duyurmaya çalışmışlardır. Bu şiire "düşünce şiiri, fikir şiiri" denebilir. Hatta bu dönem şiirine "manzum nesir" demek daha doğru olur. Şiir hakkında ilk değerlendirmeyi Ziya Paşa "Şiir ve inşa" adlı makalesinde yapmıştır. Ziya Paşa, bu değerlendirmede Divan şiirine şiddetle karşı çıkarken, gerçek Türk şiiri olarak Halk şiirini göstermiştir. Ancak yazdığı "Harabat" adlı antolojinin ön sözünde bu görüşlerinin tam tersini, yani Divan şiirini savunurken, Halk şiirini alaya almıştır. Bir şiirinde Halk şiirine olan ilgisinden dolayı duyduğu pişmanlığı şöyle ifade etmiştir.

Gâhîce Garîbî'yi okurdum

Âşık Kerem'e yanar dururdum

Âşık Ömer'i ki gâh alırdım

Uçkur sözüne şaşar kalırdım

Ayrıca Batı edebiyatını örnek almayı gereksiz görmüş ve

"Bilmem ki neden her işte mutlak

Avrupalıya mukallid (taklit) olmak"

diyerek Batı taklitçiliğini eleştirmiştir.

Ziya Paşa bu ikilemi yaşarken, Namık Kemal eski şiir geleneğini yıkma konusunda kararlı bir tutum sergilemiş ve Ziya Paşanın "Harabaf'taki fikirlerine "Tahrib-i Harabat" ve "Takib" adlı eserlerinde şiddetle karşı çıkmıştır. Namık Kemal, bu eserlerinde eski şiiri mantıksızlıkla suçlamış, özellikle de bu şiirin "mazmun"larını alaya almış ve Doğu şiir zevkini canlandırma isteğine karşı çıkmıştır. Ayrıca,

Türkîde kaside görmedim ben

Beş beyti bile mutâbık-ı fen

Mazmunları vehmdir zünûndur

Akla göre adetâ cünûndur

diyerek Divan şiirini tutarsızlıkla, mantıksızlıkla suçlamıştır.

Tanzimat'ın birinci kuşağının toplumsal değerlere dayalı şiir anlayışı, ikinci kuşakta kişisel değerlere bağlı şiir anlayışı olarak değişme göstermiştir. Ayrıca ikinci kuşak şairleri, şiiri sanat açısından ele alma yoluna gitmiştir. Mesela Recaizade Mahmut Ekrem, öncekilerin şiir üzerindeki eski-yeni değerlendirmelerine karşılık, şiirin edebiyat içindeki yerini ve ne olduğunu ortaya koymaya çalışmıştır. Bu konuda o, "sanatın amacı güzelliktir" diyerek sanat ölçülerini ön plana almıştır. Bu güzelliğin oluşumunu ise konu güzelliğinin ve üslup güzelliğinin bir araya gelmesine bağlamıştır.

Birincilerin şiire, somut ve akla dayalı yaklaşımı karşısında Ekrem, daha soyut sanat ölçüleri içinde yaklaşmıştır.
Abdülhak Hamit ise şiir sanatı üzerinde düşünmekten çok, yeni şiir tarzını uygulayan bir şair olarak karşımıza çıkar. Namık Kemal'in eski şiir hakkındaki yıkıcı düşüncelerini o, yazdığı şiirlerle uygulamaya koymuştur.

Sonuç olarak bu dönem şairleri, şiirde şekilden muhtevaya kadar yeni bir arayış içine girmişlerdir. Sanat üzerinde düşünme ve bunları uygulama, ilk başta birtakım kusurları ve çekinceleri de beraberinde getirmiştir. Hem şekilde, hem konuda eskiden oldukça farklı ve değişmeye yönelik hamlelerin, şiir kültürünü gene eski edebiyattan alan bu sanatçılarda bocalama yaratmıştır. Kendi içlerinde zaman zaman düştükleri çelişkiler ve ikilemler bundan kaynaklanmıştır. İşte bu gerçek, onların yenilik yolunda hızlı ve kesin bir sonuç almalarını engellemiştir. Aslında onlardan daha fazlasını beklemek de aşırı iyimserlik olurdu. Çünkü onlar, bir anlamda eskiyi hırpalama, eski şiir geleneğini temelden sarsma gayreti peşinde koşmuşlar ve bunu takip ederek yeni adımlar atma yoluna gitmişlerdir. Bu iki ayrı işlemi yürütme elbette güçtü. İşte onlar bu güç işi başarmaya çalışmış ve yeniliğin ileri hamlelerini kendilerinden sonra geleceklere bırakmışlardır. Küçük küçük de olsa, atılan her bir adım, yeniliği benimseyen ve devam ettirenlerce ileriye götürülmüş ve böylece Tanzimat dönemi, yenileşen Türk şiirinin kaynağı olma özelliğini kazanmıştır. Nitekim onların açtığı yolda yürüyen Servet-i Fünûncular, başta Tevfik Fikret ile Cenap Şehabettin olmak üzere Türk şiirinin çehresini değiştirmeye çalışmışlardır. Cumhuriyet döneminde ise Ahmet Haşim ve Yahya Kemal'in de katkıları ile yenileşen Türk şiirinin, olgun ürünlerini vermeye başladığını görüyoruz.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
SIFAT